Eski Mısır
Özet Mısır Tarihi
Yontmataş devrinde Mısır, tropikal bir iklimin etkisindeydi ve bu iklime uygun bitki örtüsüyle kaplıydı. Konutlar henüz vadinin üstündeydi, başlıca insan etkinlikleriniyse, avcılık ve balıkçılık oluşturuyordu. Yontmataş devri sonunda, bütün Afrika'da bir kaya sanatı gelişti, Yukarı Mısır'daki kayalar ve mağara duvarları, hayvan resimleri, av sahneleri ve gemicilikle ilgili çeşitli görüntülerle süslendi. Cilalıtaş devri başlarında, Nil vadisinin coğrafi oluşumu tamamlandı ve Sahra'da yaşayan, av köpeği bakıcıları, Paleoafrikalı sığıtmaçlar ve Nilot kökenli balıkçılar yeni tekniklerden yararlanmaya başladılar; yavaş yavaş tahıl tarımı, keten ekimi ve dokumacılığı, hasır işçiliği ve çömlekçilik gelişmeye başladı. Köylerin eski görünümleri değişti, sazdan kulübelerin yerini kerpiçten evler aldı.
4000 yılına doğru benimsenen teknikler giderek yetkinleştirildi (çakmaktaşı ve bakır aynı zamanda kullanıldı), bunun yanı sıra fildişi işçiliği ortaya çıktı, küçük heykellerin yapımına girişildi. This öncesi dönemde kuzey kültürüyle güney kültürü arasındaki fark giderek iyice belirginleşti. İki uygarlık merkezi birbirine koşut olarakdüzenlendi: Kuzeyde başına kırmızı bir taç giyen ve Osiris tarafından korunun kral, batı ve doğu eyaletlerini (ya da nomos) yönetiyordu; güneyde bulunan bir başka kral da başına beyaz bir taç takıyor ve tanrı Sethi tarafından korunuyordu; güney eyaletlerinin egemenliğiyse onun elinde bulunuyordu.
Eski Mısır yaklaşık üç binyıl varlığını sürdürdükten sonra, İ.S. 395'te Bizans egemenliği altına girerek Hıristiyanlığı yada Kıptiliği benimsedi ama Hıristiyanlar ve Araplar, bu son derece gelişmiş uygarlığın izlerini silemediler.
İ.S.VI. yy'da imparator İustinianos, Philai'deki İsis Tapınağı'nı (Hıristiyan mısır'daki son pagan merkezi) kapattırınca, dünyanın en eski uyarlığı sayılan bu uygarlığın üstüne bütün kapılar kapanmış oldu.
Daha sonra Fransız Jean-François Champollion'un hiyeroglif yazılarını incelemesi ve dolayısıyla o tarihe kadar karanlıkta kalmış birçok soruya ışık tutması sonucunda Eski Mısır uygarlığıyla ilgili pek çok şey öğrenildi.
XIX. yy'a kadar, Mısır tarihi Eski Yunan yazarlarının, özellikle de Herodotos, Sicilyalı Diodoros ve Stranbon'un yazdıklarından öğreniliyordu; ayrıca Mısırlı rahip Manethon'un Aigyptiake adlı yapıtından da yararlanılıyordu; Manethon bir Mısır tarihi yazmaya girişmiş ve Mısır firavunlarını 31 sülalede toplayarak bir firavunlar listesi yapmaya çalışmıştır.Bu bölümleme modern bilinler tarafından her zaman kullanılmıştır.Günümüzde Eski Mısır bilimi (ejiptoloji) henüz çok yeni bir bilim dalıdır, ama incelediği yazıtlar ve arkeoloji gereçleri o kadar zengin ve o kadar çeşitlidir ki, daha şimdiden Tarihöncesi dönemden Hıristiyanlık dönemine kadar Eski Mısır uygarlığının ve tarihinin ana hatları çizilebilir, en özgün yanları belirtilebilir.İ.Ö. 3000'e doğru, Mısır'ın yazılı tarihinin başladığı sıralarda, uyarlığın bütün öğeleri bir araya toplanmıştı: Ülke Nil'in suladığı bir toprak şeridi üstüne kurulmuştu ve ırmağın taşkın sularıyla besleniyordu; güneş her gün ışıklarıyla çevreye iyilik saçıyor, Afrika kökenli beyaz halk sulama kanallarının bakımıyla uğraşıyor ve huzurunu sağlayan doğal öğelere tapıyordu.Mısır halkı daha tarihsel döneminin başlangıç yıllarında kendine özgü bir dinginlik edinmişti; bu durum biraz da siyasal sistem, dinsel özellikler, dil ve yazıyı koruma kaygısından kaynaklanıyordu.Eski Mısır yalnızca, şaşmaz ve düzenli bir firavunlar dizisi değil, ama eksiksiz bir uygarlığın serüveni görünümünü taşıyordu.
Eski Mısır'da Din
Eski çaglarda oluşan bütün dinlerin çogunda şu dört madde, prensip olarak bulunmuştur:
1-Tanrı Kavramı
2-Mitoloji ve Efsaneler
3-Dini Inanislar “dogmes”
4-Dini Ayinler
Bu temel prensiplere göre, eski çagda Mısır’ın dini hayatini incelemek için iki çesit belgeye sahibiz.
1-Hiyerogliflerle olan her türlü dini metinler, mabet ve mezar duvarlarındaki dini inanislar ve ayinlerin tasviri. Klasik bazı tarihçilerin; Herodot, Sicilyali Diodor ve Strabon gibi, Mısır’ın eski dini hakkindaki gözlem ve rahiplerden duyduklarıni yazmalarıdir.
2-Mabetlerde, mezarlarda her çesit ilahların heykelleri, heykelcikleri veya çizilmis, boyanmis resimleri. Eski Mısır medeniyetine ait mabet harabelerinde, mezarlarda bu çesit ilah heykel ve resimlerine rastlanmaktadir. Bunlar bazalt ve granitten olan heykellerden başka, bronz ve altindan heykelcikler, çesitli hayvan baslarıyla temsil edilen ilah ve ilaheleri göstermektedir.
Mısır’ın din hayatinin eksik yönü, iman ve inanma kismidir. Bir de çogu dinlerde esas olan mukaddes kitabin, burada bulunmayisidir.
Mısır’ın tarih önceki devirlerindeki din düsünceleri, totem esasina dayanir. Birer siyasi ve idari bölme olan eski Mısır’ın “Nom”ları, totem olan hayvan isimlerini tasirdi. Mesela çakal, köpek, yilan, sahin normları gibi.
Klan halinde yaşayan insan grupları bir yere yerlesip siteler, (Nom) olusturduktan sonra sembolleri olan totemler, o yerin ilahi ve mabudu olmustur. Eski din inanisları bunlara dayanmaktadir.
Eski devirlerdeki bir halkin dini, oturdugu memlekete ve sürdügü hayat tarzina göre degisir. Iste buna göre Mısır dini de ilhamini muhitinden almiştir.
Mısırlılar bir çok ilahlara sahiptiler. Eski Mısırlılarda bu Tanrılar önemli bir yer isgal etmislerdir. Eski Mısır dini, bir çok ve çesitli ilahları mukaddes saymiştir. Onların heykellerini, resimlerini yaparak sekillendirmislerdir. Mısırlılar genellikle çok ilahli Tanrı kavramina inanirlar. Ancak 4. Amenofis devrinde tek ilahli bir düsünce reformu, devamsiz bir hareket olarak kaydedilmiştir.
Mısır ilahları konularıni gökten, topraktan, sudan, bitkilerden, hayvanlardan ve insanlardan alirlar. Mısırlılara göre her seyin basi gök Tanrısındadir ve bütün eski tarih boyunca, Gök ve Nil ilahları daima en önemli Tanrılar olarak kalmislardir.
Gök Ilahinin ismi ve şekli degismekle berber, gökyüzündeki yildizlar, Güneş ve ay en eski ve devamli ilahlar arasindadir. Sonra yeryüzü ilahları gelir ki, toprak, su ve agaçlar bunların sembolüdür.
Hayvanlar alemi ise Mısır ilahları arasinda en kalabalik yeri isgal ederler. Bu mukaddes sayilan hayvanlar, bazen bizzat kendileri veya bir özel isaret ile, bazen de sadece basları ile insan vücudu üzerinde temsil edilmislerdir. Mesela Osiris ölüler ilahidir.
Mısırlıların ilah kavrami hakkindaki bilgileri sadece metinlerden ögrenebiliyoruz. Mesela, piramit metinlerinde, bir firavun öldügü zaman nasil ve ne suretle ilah mertebesine yükseliyor? Bu metin de az da olsa bilgi verilmektedir.
Rahipler – Ayinler – Mabetler:
Mısır dininin tatbikatini rahipler yapar ve onlar bu teolojiyi düzenlerlerdi. Rahipler krallar tarafindan çok zengin bir hale getirilmislerdir. Rahipler, halk tarafindan ilahlara kesilen kurbanlar ve verilen hediyelerle bol bol geçiniyorlar ve mabetlerde genis yerlerde oturabiliyorlardi. Ayni zamanda da devlete vergi vermekten muaftilar. Angarya islerde çalistirilmadikları gibi, askeri görevde görmüyorlardi. Böylece halk içinde bir otoriteye sahiptiler.
Mabetler, Mısır sehrinde en önemli yeri isgal ettigi gibi, abide bakimindan da en büyük binalardir. Mabet Tanrıların evi, heykel ve sembollerin saklandigi mukaddes ter, ayni zamanda da totem sayilan hayvanların serbestçe girebildikleri bir bina idi.
Ayinler, büyük dini törenlerden başka, her gün mabetlerde gerçek formüllü dualarla ilah heykellerin önünde yapilir ve bunları ya bizzat kral veya rahipler idare ederlerdi. Mabedin içine güzel kokular yakilir ve rahibeler tarafindan müzik çalinarak dans edilirdi. Ayinler her gün ve her mabette ayni sekilde icra edilirdi.
Buna göre ilahların da krallar gibi, iki esasi vardır:
1- Vücut “Zet”ki yeryüzünde ilahi temsil eder.
2- Ruh “Ka” ise ilahi ve semavi olan elmandir.
Ilk temsil edilen ilahlar MÖ 4000 ortalarında baslamiştir. Mısır’ın dini fikirleri belirten ilk belgelerden biri MÖ 2625 yilinda Saqqara piramitlerindeki, Kral Unas’in mezarinda olan yazidir. Heliyopolis’te yer tutan ve Güneş temeline dayanarak “Ra” adini tasiyan mabut bulunur.
Mısır’da bir de ayni kavrami ifade eden ilahlar, başka başka isimlerde de anilmislardir. Mesela Hor, Ra, Aton isimleri hep Güneş’i temsil eden ilahlardir. Bunun sebebi siyasi merkezlerin degismesidir.
Mısır ilahlarıni iki büyük grupta toplayabiliriz: Yerel Totemler “gök” ve Yer Ilahları.
Yerel totemler, göçebe kabilelerin yerlestikleri sitelerde, mukaddes saydikları hayvan ve putları insan vücudu ile de birlestirerek temsil ettikleri ilahlardir. Bu suretle kabile ilahları, yerel Tanrılar olmuslar ve “sitenin hakimi” sayilmislardir.
Ilahlar ilk zamanlarda erkek olsun kadın olsun yalniz yasar ve hakimiyetini korumada çok kiskanç davranirdi. Fakat Mısırli buna bir aile olusturmakta gecikmemis, evli düsünülen ilah çocugu ile beraber bir üçlü sisteme geçmiştir.
Bunda bas hakim olan baba degildir. Bazen de kadın ilahe tamamiyla hakim durumdadir. Mesela Dendara’daki Hathor gibi.
Ilah ailesiyle beraber kendi sarayi sayilan mabette oturur, bazen de yanina başka ilahların girmesine izin verebilirdi. Yeryüzünde yaşayan ve Tanrınin sembolü temsil edilen Firavun da her vakit ilahin karsisina çikabilirdi.
Fakat kral her mabette ayni zamanda bulunamayacagi gibi, kendisine vekil olarak rahipleri birakir ve onlar ilaha, mabede ve onun arazisine bakarlardi.
Bazı yerel ilahların hakimiyet sahaları, zamanla da genislemiştir. Bunun en tipik örneği Deltada Busiris eyaletinde bir agaçla temsil edilen bitki ve ölüler ilahi Osiris’in ta Güney Mısır’a kadar gidisidir. Buradan önce Memfis’e giderek, yerel ölü ilahi olan Anubis’in yerine geçmis, sonra da Yukari Mısır’da Abidos’ta köpek şekline girerek ölüleri korumustur. Sonraki devirlerde ise bütün Mısır’da Osiris ölüler ilahi olarak yer almiştir.
Bu yerel ilahların esas ilk merkezleri kesin olarak pek tespit edilmemekle birlikte, bir çokları daima malum olmustur. Mesela Asagi Mısır’da Horus, Busiris’te Osiris, Memfis’te Ptah, Dendara’da Hathor gibi.
Eski fikirden kalmis olarak tarihi devirlerde de tapilan canli hayvanlar olmustur. Bunların en baslicasi ve söhret sahibi olan , Memfis’te takdis edilen Apis Öküzü’dür. Beyaz lekeleri olan siyah renkli bu öküzün, basinda üçgen şeklinde beyaz bir alametin olmasi lazimdi. Memfis’te beslenerek korunmustur. Bu hayvan Ptah’in bir canli numunesi sayilir ve onun bu hayvanda yasadiğini rahipler anlayabilir sanilirdi. Alnindaki siyah üçgenden başka sirtinda akbabaya benzeyen bir sekil, sag yaninda bir hilal, dili üzerinde ise hamam böcegine benzeyen bir isareti bulunmasi gerekti. Ayni zamanda da kuyruk tüylerinin çift olmasi gerekiyordu. Bu sartlara uyan Apis Öküzü Ptah mabedinin karsisina yapilmis bir mabette, itina ile rahipler tarafindan bakilir ve beslenirdi. Gündüzleri belirli zamanlarda avluya çikarilan mukaddes öküzün her hareketinde rahipler bir anlam çikarirdi. Bu hayvan ölünce Mısırlılar tarafindan büyük bir matem oldu. Ama yenisinin meydana çikişi büyük sevinç olurdu. Ölen öküzler mumyalanarak büyük cenaze törenleri yapilir ve Saqqara’da bulunan yer alti galerilerindeki lahitlere konulurdu. Isis-Apis olan bu hayvan için, Serapeum denilen mabette ayinler yapilirdi. Ölünce yerine yeni bulunan Apis geçer ve totem hayvan yasamis olurdu.
Ilahlara bir takim kuvvetler de atfedilmiştir:
1- Osiris : Ölüler Tanrısı.
2- Ptah: Artistlerin ve Madencilerin Tanrısı.
3- Hathor : Ask ve Nese Tanrıçası.
4- Maat: Adalet ve Hukuk Tanrısı.
5- Sobek: Sular Tanrısı
6- Seshet: Yazi Tanrıçası.
7- Sekhmet: Savas Tanrıçası.
8- Min: Çöllerdeki Seyyahların koruyucusu ve Hasat Tanrısı.
9- Tot: Ay ve Ilim Tanrısı.
10- Geb: Toprak Tanrısı.
11- Set: Kuraklik ve Kötülük Tanrısı
12- Isis: Analik ve Bereket Tanrıçası.
Gök ilahini çok büyük bir inek şeklinde düsünen Mısırlılar, ona “Hathor” adini vermislerdir. Arz Onun ayakları altinda durdugu farz edilir ve karninda ise yildizlar parlardi. Diger taraftan bu Gök Ilahi’na bazı eyaletlerde “Sibu” adi verilmiştir.
Ay ilahina “Tot” adi verilmiştir. Fakat bunların içinde en büyük olarak Güneş Ilahi “Amon-Ra, Horus” basta sayilir. Mısırlıların “Yaradilis Destani” bu Güneş fikrinden dogar. Onlar Güneşin dünyada ilk dogdugu günü “Yaratan” kabul ediyorlardi. Bu ilah, bitkileri, hayvanları ve insanları yaratmiştir. Ilk yaratilan insanlar “Ra”nin dogrudan dogruya çocuklarıdir.
Bundan başka toprak ilahi da yer almaktadir. Toprak Ilahi “Geb”dir. Bazen de bu Tanrı “Isis” kabul edilirdi.
Mısır dini Natürizm dinidir. Mısır itikadında en önemli olay Güneş kavramidir. Mısır’in Güneş ilahlarından en meshuru Horus’dur. Digerleri, Atun, Set, Ra’dir. Bazı Mısır ilahları sunlardir:
Horus- Nur ilahidir ve Güneşi temsil eder. Gökyüzünün burçları üzerinde görünür ve bir atmaca şeklinde göklerde uçar. Atmaca da Hor adini tasimaktadir. Güneşle ay ilahin iki gözü sayilir. Hor iki kuvvetli kanatla gösterilir. Bu kanatlar semada uçtugunu gösterir. Bu kanatlarda iki müthis yilan vardır ki agizlarından ates püskürür. Bu da Güneşin yakici, çarpici ve öldürücü kudretinin alametidir.
Kainati aydinlatan ve canlandiran Horus kardesi zulüm ve tahrip ilahi olan Set ile devamli mücadelededir. Hep Horus kazanir ama Set yok olmaz. Bazen de Set geçici yenilgiler kazanir ve Horus’un bir gözünü çikarir ki Güneşle ay tutulmasi bundandir. Bu durum yer ilahi Geb’in araciligi ile halledilir. Güney Mısır Set’e ve Kuzey Mısır Horus’a verilir.
Set- Garip bir tarihe sahiptir. Mısır; milli birligini oturtmadan evvel Horus kuzey Kralıyetinin ilahiydi. Bu krallar kendilerine Hor unvanini almislardi. Zaten her yerde krallar, gökten ve Güneşten unvan aldilar. Set kuzeylilerce sahranin kavurucu, kişir ve buna benzer felaketlerin ilahi saymislardir. Kuzeyliler basarili olunca Horus Mısır’in kendi ilahi ve Hor unvanini tasiyan krallar Mısır’in kendi hükümdari olunca yavas yavas Set sahra ilahi fikrinden, yabanci ilah (sahra yabanci sayilirdi) fikrine geçerek Suriye’nin Sotek ve Bal ilahina benzetilmiştir. Daha sonra Horus nuru hayatin ve Set zulmet ve tahribin ilahi olmustur.
Ra- Güneşi ifade den Tanrılardan biridir. Ra insanlar arasinda oturmaz, râkip olduğu kayigi ile ebedi bir tarzda semada yüzer durur. Zulmetle devamli mücadele ederdi.
Maat- Mısırlılar indinde ay ile önemli ilahlardan biriydi. Maat Uygurca ay anlamina gelmektedir.
Tot- Aya ait bir ilahtir. Aydan hariç bölünmüs zamana da hakimdi. Diger taraftan ilahların müsavir ve katibi idi. Hor’la Set arasindaki anlasmazlikta, Geb ile hakemlik yapmiştir.
Ptah- Mısır’daki büyük ilahlardan biridir. Ptah’i tavsiye ederken dokuz ilah manzumesinin kalbi ve dili gibi tarif edilmiştir. Ptah yaratma kelimesini Atun diliyle telaffuz etmis ve bundan sonra bütün olusum, ilahlar,sehirler ve kainatta iyi, kötü ne varsa her sey olusmustur. Ptah Türkçe “put” demektir. Mavi yani gök demektir. Mısır dilinde Pt =Gök demektir.
Osiris- Mısırda önemli bir kült halinde olan bu ilahin gerçekleri Mısır rahiplerince son derece özenle saklanan bir sir halindedir.
Horus’tan daha kidemli olan Osiris Mısır’in bir kahramani, Mısır’ın birligini kuran, medeniyeti ögreten, yaziyi icat eden akil ve hayirli bir hükümdardi. Resimlerinde bir elinde çoban degnegi diger elinde öküz kamçisi vardır. Bu daHor gibi Asagi Mısır hükümdaridir. Zulmet ve tahrip ilahi olan Setle devamli rekabettedir. Set unvanini güney hükümdari ile mücadeleye girismiştir. Set bir ara itaat eder gibi görünerek, Osiris’in güvenini kazandiktan sonra beraberindeki 72 kişiyle Osiris’i pusuya düsürmüs ve bir tabut içine kapatarak denize atmiştir.
Dalgalar Osiris içinde bulundugu tabutu sürükleyerek Finike’de Biblos sahillerine atar. Bu sirada Osirisin karısı ve kiz kardesi olan Isis aramaya çikar. Biblos sahillerinde tabutu bulur ve Set’ten gizler. Fakat Set bir zaman sonra isi kesfeder ve Osiris’in naasini tanir. Ve bu naasi parça parça ederek her parçasini bir tarafa dagitir. Isis bu parçaları toplamak için hazirlanir. Anubi ve Hor’un iyilikleriyle parçaları bulur ve birlestirir. Osiris böylece yeniden hayata gelir. Oglu Hor pederinin intikamini alir. Fakat Set hiçbir sekilde maglup olmaz. Nihayet yer ilahi Geb hakem olur. Bu da Mısıri Hor ile Set arasinda bölüstürmek suretiyle ihtilafi halleder.
Osiris’in bir diger safhasi daha sonuca varmiştir, o da bitkilere ilah olmasidir. Ölen, dirile, tekrar hayata gelen ilah hasatçiların oraklar ile biçilen ve baharda tekrar canlanan ruhu bitkidir. Anadolu ve Suriye’de bitki ilahi olan Atis ile Adonis de ölen ve dirilen bir ilahtir. Bunu temsil için yapılan putlarda bir agaç gövdesi üzerine ellerinde çoban degnegi ile öküz kamçisi tasiyan bir insan basi görülür. Bu agaç gövdesi bitki aleminin alametidir.
Eski Mısır Tanrıları
Aker: “IGICI”. Güneşi ayarlamak ve yükseltmekten sorumludur.
Amon: “Gizli biri”. Tanrıların Theban Kralıdir.
Ammut: “Ölü Yutucu”. Ölümsüz yasama layik olmayanin kalbini yiyen canavar.
Anqet: “Kucaklama”. Elephantine’nin su Tanrıçası.
Anubis: “Kral çocuk”. Mumyalamanin çakal basli Tanrıçası.
Apep: Güneşi yok etmek için günlük deneme yapan yilan.
Aten: Güneş Diski.
Atum: Re’nin bir formu. Güneşi ayarlayan bir Tanrı.
Bastet : Ev ve Güneş isiginin kedi Tanrıçası.
Bes: Müzik, dans ve savasin cüce Tanrıçası.
Buto: Asagi Mısır’ın kobra Tanrıçası.
Duamutef: Horus’un ogullarından biri. Ölünün midesinde korunmustur.
Geb: Gökyüzünün esi ve dünyanin Tanrısıdir.
Hapi: Nil’in Tanrısıdir.
Hapy: Horus’un ogullarından biri. Ölünün akcigerlerinde korunmaktadir.
Hathor: Ask, müzik ve kadınin inek Tanrıçası.
Horus: Firavunların ve Güneşin sahin Tanrısı.
Imhotep: Djoser’in veziri, sonra Ptah’in oglu gibi ibadet edilmiştir.
Imsety: Horus’un ogullarından biri. Ölünün karacigerinde korunmustur.
Isis: Osiris’in dullugunun ve siirin Tanrıçası.
Khonsu: Ay’in Theban Tanrısı.
Khepare: Yükselen Güneşin böcek Tanrısı.
Khnemu: Su baskini ve Nil’in iri Tanrısı.
Ma’at: Gerçek ve hukukun tantiçasi.
Mefetseğer: Krallar Vadisi’nin Tanrıçası.
Min: Erkek bereket Tanrısı.
Montu: Mısırli savas Tanrısı.
Mut: Amon’un esi ve Theban’in ana Tanrıçası.
Nefertem: Nilüfer çiçeginin Memphis Tanrıçası.
Neith: Savas ve dokuma Tanrıçası.
Nekhebet: Yukari Mısır’daki Akbaba Tanrıçası.
Nephthys: Seth’in esi ve Isis’in kiz kardesi.
Nut: Osiris ve Isis’in annesi ve gökyüzü Tanrıçası.
Nun: Ilk suların Tanrısı.
Onuris: Savasçi ve Abidos’un gökyüzü Tanrısı.
Osiris: Seth tarafindan öldürüldü, yasamdan sonrasi ve tarim Tanrısı.
Ptah: Memphis’in mumya yaratma Tanrısı.
Qebehsenuef: Horus’un ogullarından biri. Ölünün bagirsaklarında korunur.
Qetesh: Semetik doga Tanrıçası.
Ra: Güneş Tanrısı.
Satet: Nil suyu ve bereket Tanrıçası.
Sekhmet: Yikim ve savasin disi aslan Tanrıçası.
Selket: Büyünün akrep Tanrıçası.
Serapis: Ahiret ve Güneşin Helenistik Tanrısı.
Seshat: Ölçüm ve yazma Tanrıçası.
Seth: Osiris’in erkek kardesi tarafindan öldürüldü. Firtina, gök ve gürültü Tanrısı.
Shu: Mut ve Geb’in babasi. Hava Tanrısı.
Sobek: Timsahlar Tanrısı.
Tauret: Kadın dogumunun hipopotam Tanrıçası.
Tefnut: Nut ve Geb’in annesi. Yagmur ve nem Tanrıçası.
Thoth: Yazma akil ve ay Tanrısı.
Eski Mısır Mabetleri
Eski Kralligin hükümdarları Mısır’ın hemen her yerine mabetler insa ettirmislerdir.
En orijinal örneklerden biri Güneş Tanrısı “Ra”ya özel olarak yapılan mabettir. Büyüklügü ve şekli hakkinda bir fikir edinmek için, bunlardan Abusir’de meydana çikarilan 5.sülale zamaninda insa edilmis olani hakkindaki bilgiler daha nettir. 100 metreden fazla uzunlukta, 80 metre genislikte, sur ile çevrilmis bir saha içinde, 38 metre yanları ve 20 metre yükşekliginde bir kare mezar üzerinde kalin dikli bir tas bulunmaktadir.bu anit bütün mabede hakimdir. Asil Güneş Tanrısıni temsil eden sembol budur. Kaidenin önünde kurban kesmeye mahsus mezbaha bulunuyor. Sur disinda, çölün ortasinda 28 metre uzunlugunda pismis topraktan kayik, Güneşin gece yolculugu için hazirlanmis durumdadir.
5. sülalenin hemen hemen bütün hükümdarları, bu türlü Güneş mabetlerini ehramların yani basina yaptirmislardir. Bunlardan bes tanesinin adi bilinmektedir. Harabe kalintilarından en iyi belli olani, Abusir mabedidir.
Heliopolis’te 3. sülale zamanina ait bir mabet yapisi örneği, başka yerde görülmeyen bir tarzdadir. Bu 300 metre genisliginde yuvarlak ve 40 metre kalin duvarlarla çevrilmis, iç tarafinda direklerle tutturulmus, uzunluguna, bes hücreden ibaret binadir.
Orta Krallik dönemindeki mabetler tam olarak korunamamiştir. Bazıları Hiksoslar devrinde (MÖ.1788-1580) harap edilmis, diger bir çogu da 18. sülale kralları tarafindan ele alinarak büyütülmüs ve sekilleri degistirilmiştir.
Orta Krallik devrinde 11.sülaleden Mentuhotep’lerden birinin yaptirdigi mabet sonradan tadilata ugramayan mabetlerden biridir. Deir-el-Bahri mevkiinde bir dag yamacinda insa edilmis olan bu bina, ölen insanlar için yapılan ayinlerde kullanilan mabettir. Prensesler için yapilmis yeri de mevcuttur. Mabedin dip tarafinda uzun bir dehlizden kayaliklar içine girilerek küçük bir odada son bulmaktadir. Burada ihtimal ki Kralın heykeli konulmustu.
12. sülale kralları da bir takim abideler meydana getirmisler. Mabet olarak yapılanlar ve sonradan tadilata ugrayanlardan bazıları sunlardir:
Memfiste Ptah mabedi genisletilmiş, Karnak’ta Amon, Dendera’da Hathor, Heliyepolis’te Atum, Abidos’ta Osiris.
Yeni Krallık devri mabetleri üç kişimdan ibarettir. Dörtgen şeklinde olan mabetlerin uzunlugu genisliginin iki katidir. Ön kişim, iki yüksek pilon arasindan açilan büyük merkezi bir kapidir. Iç avlu sütunlarla çevrilidir. Bunun gerisinde ayin yapılan salonlar ve daha ileri de ise bir koridorla ayrilmis ilah heykellerinin kondugu mukaddes yer ve hazinelerin saklandigi odalar, magazalar bulunmaktadir. Ilah heykeli ya bir hücreye kapatilmis veyahut da bir kayik üzerine oturtulmustur.
Mabedin çogu yerine büyüklü küçüklü heykeller konmustur. Duvarlarına kabartma yazilar ve süsler yapilmiştir. Kralın icraatina ait olanları halkin girebilecegi yerlerde, rahiplerin girmesine mahsus yerlerde ise tapinma ve dini ayinleri gösteren sahneler yapilmiştir.
Mabetler genelde iki temel fikre göre yapılmıştır. Biri büyük ve baş ilahlar için, digerleri ise ölüler kültünün yapilacagi mezar mabetleridir. Bu mezar mabetlerini her kral kendine özel yaptirmiştir. Mezarlardan ayri yapılan bu çesit mabetlerin gerek planları, gerekse yer ve büyüklükleri itibariyle önemli degışıklıkler olmustur. Bunlardan Kralıçe Haçepsut’un Der-el-Bahri ‘deki mabedi anlatilir. Çünkü bu bina Mısır abidelerinin en orijinallerinden biri sayilmaktadir. Bu kadın hükümdarin yaptirdigi mabet, bir dag eteginde kayaligin yamaçlarına uygun bir sekilde yerlestirilmis sütunlarla tutturulmus teraslar halinde yukariya dogru yükselmektedir. En üst terasta asil mabet ve onun arkasinda kaylar içine oyulmus bir çok ibadet yerleri yapilmiştir. Bu mabedin duvarlarında, Kralıçenin soyuna ve yaptigi hükümet islerine dair sahneler kabartma olarak resmedilmiştir. Bu açiklik ve inceliginden dolayi bu mabet Mısır’ın en güzel abidelerinden biri sayilmaktadir.
2. Ramses’in “Ramseseum”u da bu çesit mabetlerdendir. Amon Tanrısı için yapılan büyük Karnak ve Luxor mabetleri Mısır’ın en büyük ve en muhtesem abideleri sayilirlar.
Mabet tipi planlarda birbirinden farklı üç kısım görülür.
Yeni Krallik devri mabetlerine uzunlukları hepsinde ayni olmayan bir yoldan girilir. Bu yol boyunca Tanrınin mukaddes hayvaninin sembolü olan, sfenksler konmustur. Mesela Karnak’ta, Tanrınin koç sembolü birer sfenks heykeli olarak siralanmiştir. Buna “Ilah Yolu” denmektedir. Yolun sonunda mabet kapisinin iki tarafinda yükselen, kaideleri genis yukariya gittikçe daralan ve tamamiyla Mısır üslubuna has “pilon” denilen duvarlar vardır. Genelde bunların önüne hangi kral yaptirdiysa, onun büyük mikyasta bir kaç heykeli konur. Mesela Luxor ‘da bu heykeller 6 adettir. Mabet kapisinin iki yaninda yükselen pilonlar üzerinde ise, hangi kral yaptirmis ise onun zaferlerine ait kabartmalar konmaktadir. Luxor mabedinin bu duvarlarına 2.Ramses ‘in Kades savaslarıni anlatan sahneleri yapilmiştir.
Pilon duvarların ortasindaki kapidan girince üç tarafi bir veya iki sirali sütunların bulundugu bir avlu vardır. Burasi halkin girmesine mahsus olan yerdir. Sütunları çevreleyen duvarlarda da yine kabartmalar bulunmaktadir.bunlar ya dini sahneler ya da yine ender olarak savas tasvirleridir. Luxor mabedinde bu sütunlar arasina Kralın büyük mikyasta heykelleri yerlestirilmiştir.
Bu açik avluda, birkaç basamak merdivenle asil mabedin en önemli kismi olan bir “hipostil” salona girilmektedir. Burasi da sütunlarla tutturulmus ve tavanindan yari aydinlik alan, duvarlarında çesitli ilah ve ilahelere ait kabartma ve oymalar yapıldıgi gibi tavanlarında da yine, burada icra edilecek törenlerin önemine göre resimler yapilmiştir. Bu salon yari ışıklı ve dekorlu hali ile çesitli törenlerde yüksek sahsiyetlerin rahiplerin ve nihayet Kralın bulunacagi bir yerdir.
Ayni zamanda eğer Kralın bir varisi olmazsa, bu hipostil salonda, Amon’un mucizesi ile yeni kral ilah tarafindan isaret edilerek seçilmek için törenler yapilmiştir. Bu hipostil salonlardan birisi hakkinda bir fikir vermek için, I. Setos tarafindan baslatilip da, II. Ramses’in bitirebildigi Karnak mabedinin ölçüleri söyledir: Genisligi:103 sütunla, derinligi 50 sütunla, tavani ise 130 sütunla tutturulmustur.
Böylece sfenksle siralanmis ilah yolundan sonra ortasi tamamen açik bir avlu, yari aydinlik olan sütunlu hipostil bir salon ve daha sonra da ilahin mukaddes sayilan mevcudiyetine ve hazinesine yaklastikça mistik bir karanlik içine gömülen bir mabet plani ortaya çikmiştir.
Ayrıca Eski Mısır mimarisinde mabetleri su esaslara göre de ayırmak mümkündür:
1- Klasik Mabetler
2- Kayaliklar Içine Oyulan Mabetler
3- Güneş Ilahina Özel Mabetler
4- Kralların Küçük Mabetleri
5- Ölülerin Ayinleri için Yapılan Mabetler
Eski Mısır Tapınakları
Bir Mısır tapinagi genel ibadetin bir yeri degildir. Onlar Tanrılar için türbedir ve bir Tanrınin bazı özel hallerini temsil eder. Sadece papazlar mabetlerin içerisin girebilirler, kutsal ayin ve törenler gerçeklestirirler. Bazı durumlarda sadece Kral kendi kendine veya yetkilendirdigi vekilinin içeriye girmesine izin verilirdi.
Eski Mısır Tapinagi dogaüstü, metafiziksel ve insan gücü gibi özel bir güç arasinda insa edildi. Bu da evren, toprak ve insanin yarari içindi. Akademisyenler ve turistler için bir sanat galerisi olarak planlanmadi. Yillik festivalde Eski Mısır halkina sadece bir kismi açildi.
Bu yüzden her Eski Mısır tapinagi özel bir yerdir. Digerlerinden daha ilginç ve daha önemli tapınak yoktur. hepsi esit önemdedir.
Tapınakların duvarlarındaki yazitlarda amaç ve anlamları bilmiyoruz. Bu gibi tapınaklar yillar sonra halka açildi.
Mısır hakkindaki bilgimizin çogunu, Mısır’ın Ptolemic’in hükümdarligi esnasinda insa edilen tapınaklardan aliriz.
Ptolemic tapınaklar, genellikle orijinal Mısır stilinden farkli bir stile sahiptirler. Ptolemic tapınakların bazı özellikleri sunlardir:
· Bu tip tapınaklarda güzel yontulmus heykeller vardır fakat fazla ilham vermez.
· Kadın çok güzel görünür ama kaba bir yolda zarif Mısır kadın stilinden farklidir.
Tapınakların Plani:
Bir tapinagin alisilmamis dizayni ve yerinin seçimi, ekonomik düsüncelerin üzerine dayanmamiştir.
Büyük tapınaklar hizli insa edilemez veya bir kral tek basina insa edemez. Böyle tapınaklar ardarda gelen krallar tarafindan uzun yillarca insa edilirler.
Genelde, Mısır Tapinagi çamur tasli agir bir duvarla çevrilmiştir. Tapınaktaki bu duvarin etrafi, sembolik olarak kaosun sahinlerinin kurdugu sekilde izole edildi. Mecaz olarak çamur, cennet ve yeryüzünün birlesiminden olustu. Tugla duvar kendisini akan dalgalara set yapti, sembolik olarak ilkel sular yaratmanin ilk asamasi temsil edilir.
Tapinagin dis duvarları bir kalkana benzer. Böylece bütün cisimlere, formlara karsi tapinagi savunur. Tapinaga 2 kapidan girilir. Ileride bir açik mahkeme yatiri varir. Bu mahkeme bazı zamanlar kenarda sira sütunlar vardır. Ortasinda da kurban kesme yeri vardır. Sonra tapınak ekseni boyunca, hipostil sütunlasmis bir salon gelir ve sik aralikli küçük odalarla çevrilidir. Bunlar tapinagin ekipmanlarıni ve diger 2.fonksiyonlarıni depolamak için kullanilirdi. Sonuç olarak, türbenin kapsadigi bir karanlik odada mabet vardır ve nefer figürü yerlestirilmiştir. Mabedin kapiları kapalidir ve uzun yillar boyunca kilitli ve mühürlüdür. Sadece büyük festivallerde açilir. Mabet “Büyük Koltuk” olarak da bilinir.
Tapinagin duvarları disinda papazların konutları, atölyeler, sandik odaları ve diger yardimci yapilar vardır.
Duvarlardaki Sembollerdeki Ifadeler:
Biz hayatimizda her seyi sembollerle ifade ederiz. Duvarlardaki yazilar ve illüstrasyonlar 3000 yil önce yaşayan insanların anlayacagi halde sembolize edilmiştir. Bazı duvarlardaki sembolizmler sunlardir:
· Tapinagin dis duvarlarındaki ve dis avlusundaki duvarlarındaki sahne; isigin sahinlerle savasini gösterir. Kral tarafindan temsil edilir. karanlik sahin yabanci düsmanları temsil eder.
· Bir başka figürde, bazı seyleri önermek için 2 sag el bir aktif rol anlamina gelir. 2 sol el de pasif rol anlamina gelir.
Günümüze Yetişen Önemli Bazı Tapınaklar
KARNAK Tapınağı
KOMOMBO Tapınağı
LUXOR Tapınağı
PHILAE Tapınağı
DENDERA Tapınağı
RAMSES III Tapınağı
Sfenks
O, yeryüzünün en ünlü heykeli... Kimilerine göre Marslıların Dünyamiza armagan ettigi bir dev, kimilerine göre ise Firavun Cheops’un aslan biçimini almis görüntüsü... En çok ziyaret edilen arkeolojik mekanların basinda gelen sfenks, kirik burnunun ve altindaki geçitlerin sirrini günümüzde de koruyor...
Ünlü bilmeceyi bir başka sfenks sordu: Kanatli ve Yunanli bir sfenks... Bu bilmeceni cevabi ayni zamanda insanlığın en ünlü gizemi. Soruyu soran Oidipus mitinde geçen Yunanli bir sfenks. Efsaneye esin kaynagi olan ve gizemini kismen koruyan devasa heykel, büyük Giza Sfenks’i ise sudan zarar görmüs ve kirliligin etkilerini yavaslatan kum tarafindan korunmus. Heykelin bacakları arasina konulmus bir tasa kazili efsane metnine göre, bu Sfenks, M.Ö 1419 yilinda IV. Tutmosis’in rüyasina girmis. “Beni kumdan kurtar ki firavun olasin!” demis. O da itaat etmis ve Mısır’a hükmetmis. Gerçekte ise o agiz hiç açilmadi. Heykel 14.yy’da Memlûklar tarafindan (Mısır’i 1250’den 1517’ye kadar yöneten Türkler) top bataryalarınin talim hedefi olarak kullanildiginda ve üstünde kalici yaralar açildiginda bile... Giza Ovasi’ndaki piramitlerin bu çok sevilen bekçisi, her zaman çok güçlü duygular uyandirmis; efsanelere ve gizemlere kaynaklik etmis. Romalılardan Napolyon’a, tarihi boyunca anlami ve korunmasi polemik konusu olmus. Günümüzde de nasil restore edilecegi ya da yeni kesfedilen gizemli geçidin açilma nedeni tartisiliyor. Peki bu denli büyük, aslan bedenli insan basli bu heykeli yontma fikri kimden çikti? Bu nasil ve neden yapıldı? Uzmanlara göre insan-aslan karısımi figürler Giza Sfenksi’nden on yil önce ortaya çikmis. M.Ö. 2528 tarihinde, Cheops’un ogullarından Ragedef’in basini betimleyen iki heykel var. Büyük Giza Sfenksi ise, MÖ. 2520’de yine Cheops’un oglu Kefren’in mimarları tarafindan, onun adina yapılan bir mezar kompleksi vesilesiyle yontulmus. Fikir ise, sıradan bir estetik sorunu çözmek için rastlantiyla ortaya atilmis. Cheops ve Kefren piramitlerinin yapiminda kullanilan kireç tasinin çikarildigi ocagin ortasinda düzeltilemeyecek kadar büyük, piramitlerde kullanilamayacak kadar da düsük kaliteli bir tepecik kalmis. Bu tepecik kabaca aslan şeklindeymis. Milano Devlet Üniversitesi’nde Mısır bilim doçenti olan Patrizia Piacentini’ye göre firavun, tepecigi oydurtarak kendi basini ve basligini tasiyan, bir aslan heykeli yaptirtmis. Dünyanin Tanrısı olan firavunun, yeryüzünün en güçlü hayvani olan aslanin gövdesiyle birlestirilmesi firavunun gücünü simgeliyormus. Heykelin, kuskusuz yaygin Güneş kültüyle de ilgisi var. Nitekim Giza Sfenksi dogan Güneşin simgesi Tanrı Horus’la da özdeslesmiştir.
54 metre uzunlugunda, 20 metre yükşekligindeki, bati-dogu yönünde uzanan büyük sfenks, Nil Nehri’ne bakiyor ve nehir yoluyla gelenlerin Giza kompleksinde gördükleri ilk yapi da o: dev bir tas bekçi... Bu heykel antik zamanlarda da gözen kaçmamis. Mısır, Yunanistan ve Suriye’de başka sfenksler ortaya çikmis. Bugün uzmanlar sfenksleri üç tip halinde siniflandiriyorlar:1.Giza’daki gibi yere çökmüs olanlar,2.Oturanlar, 3. Hareket halinde gösterilenler. Örneğin Luxor Tapinagi’nda, Büyük Iskender oturmus halde betimlenmis. Farkli insan-aslan karısımları da yapilmis. Nitekim sadece yüzü insan olan, aslan kulakları ve yelesine sahip bulunan kafalarda var. Ayrıca ön bacakların yerine bir vazoyu kavrayan insan kolları ve elleri yontulmus olanlar bulunuyor. En alisilmadiklar ise Mısır Tanrısı Tutu’yu betimleyen heykeller. Insan basi ve yilan biçiminde, ucundan 3 ayri hayvan kafasi çikan bir kuyruk. Yunan sfenksleri ise çok güzel. Bunlar genellikle disi kafali ve kanatli heykeller.özellikle zalim ve tehditkarlar. Örneğin Thebai’nin ünlü sfenksi yolcuları durdurup onlara ünlü bilmecesini soruyordu.
MÖ 450 yilina kadar uzanan bir mite göre Oidipus, Thebai Kralı olan babasini bilmeden öldürdükten sonra kente gelir ve Pazar meydaninda Tanrılar tarafindan kendisini cezalandirmak için yolanmis bir canavarla karsilasir. Bu “Sfenks”tir. Bütün yolculara yaptigi gibi ona da bir bilmece sorar. Bilirse kral olacak, bilemezse ölecektir. Bilmece sudur: “Hangi yaratik sabah dört ayak, öglen iki ayak, aksam üç ayak üzerinde yürür ve bacakları ne kadar çok olursa o kadar zayiftir?” Oidipus yaniti bulur “INSAN”. Thebai Kralı olur, öldürdügü Kralın karısıyla evlenir; yani annesiyle.
Eski Yunanlılar, Suriyeliler ve kismen Araplar yüzünden, Mısırlılar kendi sfenkslerini hem düsmanlik hem de sevgi kaynagi olarak gördüler. MÖ 1400 civarinda Sfenks, tarihin en büyük kitle haclarından birinin konusu oldu. Mısır’i MS 400 yilinda fetheden Araplar için Sfenks “korkunun babasi”ydi. Burnunu kimin yok ettigi hal bilinmiyor. Belki 700 yilinda ortaya çikan ve her türlü tasviri yok eden ikonoklast tarikati. Belki bir Arap emiri ya da 15. yy’ da Memlûklar. Geçmiste suçlanan Napolyon’un olmadigi neredeyse kesin.
Heykel tarih boyunca pek çok kez kuma gömülmüs ve tekrar ortaya çikmis. Tutmosis’ten sonra II. Ramses, Romali Septimus Severius ve 1926’da, Fransiz Emile Barazie, onu kumdan çikarmis. Batilılar tarafindan 1700’lerde tekrar bulunmus ve onları çok etkilemis. 200 yil önce Bonapart, Mısır’a büyük bir bilimsel sefer düzenlemis. Yaninda 168 uzman götürmüs. Bunlar Rosetta (Resit) Tasi’ni bulmaktan başka (hiyerogliflerin çözülmesini sagladi...) Sfenks’i incelemis ve onu kismen açiga çikarmislar. Daha o zamanlar piramitlerin sira disi boyutları ve Sfenks,batida onların yapimina iliskin öne sürülen pek çok fantastik varsayimi körüklemis. Örneğin uzaydan gelen bir kültüre mal edilmisler. Piacentini “Marslıların bunla ilgisi yok! “ diyor. “MÖ 2500 yili Mısırlıları hakkinda çok sey biliyoruz ve onları yapanların Mısırlılar olduğundan kuskumuz yok. Ben de Yildiz Geçidi’ni gördüm ( piramidin bir uzay gemisi olduğu film); ama tarih başka bir seydir.” Sfenksin yildizlara yönelimi de eski Mısırlıların gökbilim bilgilerinin bir parçasi. Dünya disi varlıklar tezi, Viking sondasi Mars’da Sfenksin yüzüne benzer bir tepenin fotografini çektiginde, 1976 yilinda ortaya atildi. Oysa 1999 yili Nisan ayinda bir başka sonda bu gizemi çözdü. Bunun, birkaç tepenin gölgelerinden olusan bir göz aldanmasi olduğu ortaya çikti. Peki Sfenks sirlarıni tüketti mi? Belki degil.
1994 yilinda gizemli bir geçit kesfedildi. Kuyruk tarafindan giren, heykelin 4 metre içine uzanan; dik bir açi yaparak 5 metre derine inen ve kör kuyuda sona eren bir geçit. Baraize tarafindan 1926 restorasyonunda bulunmus ve unutulmustu; ama o zamanki çalismalara katilan bir isçi, Muhammed Abd ül-Mahgut Fayet, 80’lerin basinda eskileri hatirladi. Giza kompleksinin yöneticileri onun gösterdigi yeri kazdilar ve deligi yeniden buldular. Neye yariyor? Resmi açiklama, eski Mısır isçilerinin insaat sirasinda kullandikları bir “servis tüneli” olduğu. Bu açiklamani yeterli olmadiğini söyleyenler de var. Öyleyse ne? Yanit vermek zor. Sonuç: Sfenks hala bazı sirlara sahip. Yoksa Sfenks olur muydu?
Heykel 14.yy da Memluklar tarafindan top bataryalarınin talim hedefi olarak kullanildigi için üstünde kalici zararlar olusmustur. Günümüzde hala nasil restore edilecegi oldukça büyük bir tartisma konusu. Sfenks yagmurlar,kum ve daha bir çok dogasal nedenlerden dolayi oldukça yipranmis durumda. Büyük Gize sfenksinin M.Ö 2520`de Cheops`un oglu Chephren`in mimarları tarafindan onun adina yapılan bir mezar kompleksi amaciyla yontulmus. Dünyanin Tanrısı olan firavun`un en güçlü hayvanlardan biri olan aslan ile birlestirilmesi firavun`un gücünü simgeliyordu.Heykelin Güneş Kültü ile olan ilgisi de kusku götürmez bir gerçek. Çünkü sfenks Güneşin simgesi olan HORUS ile özdeslestirilmis. 54m uzunlugunda 20m yükşekliginde, bati-dogu yönünde uzanan büyük sfenks, Nil Nehri`ne bakiyor ve nehir yoluyla gelenleri karsiliyordu.
Zamanla Mısır,Yunanistan ve Suriye`de de başka sfenksler ortaya çikmiştir.Bugün uzmanlar sfenksleri üç tip halinde siniflandiriyor; Gize`deki gibi yere çökmüs olanlar, oturanlar ve hareket halinde gösterilenler.. Oturanlara Büyük Iskender'in Luxor Tapinagi'nda bulunan sfenksi örnek gösterilebilir. Sfenks terimi Yunanca'daki 'SPHINGHEIN'den geliyor ve bogmak anlamini tasiyor.Bu da Thebai Mitindeki sfenksin bilmecelerine dogru yanit veremeyenleri öldürmesinden kaynaklaniyor.
Bilmece ise : Hangi yaratik sabah 4, öglen 2, aksam 3 ayak üstünde yürür ve bacakları ne kadar çoksa o kadar zayiftir? Cevap ise insan dir.Cevabi bilen olursa Sfenks de kendini öldürecektir ve Oidipus bilmeceyi biliyor.Başka bir efsaneye göre ise Oidipus tarafindan öldürülüyor.
Mısır a gelince Sfenks Mısırca 'SEZP-ANHE' (Yaşayan görüntü) demek. Ama Mısır ve Yunan sfenksleri arasinda bir baglanti kurulmuyor nedeni ise Mısır sfenks inin erkek( firavun erkek olduğu için sfenks de onun bir görüntüsü temsili)Yunan sfenks inin ise mitolojik bir hayvan ve disi olusu. Ancak her ikişi de ölü kültüne baglidir.
Restorasyonlar
MS 2000 :Sag arka bacak onarildi ve kumlardan temizlendi.
Yunan-Roma döneminde kumun gelisini önlemek amaciyla barikatlar kuruldu.
1798 `de Napolyon tarafindan temizlik çalismaları yapıldı.
1978`de Bir isçi tarafindan dev heykelin altinda bir galeri kesfedildi.Bu su erozyonun ilk kaniti oldu.
1979`da kuzey kanadi restore edildi.
1981 `de bacaklardan taslar düstü ve onarim 1987`ye kadar dek surdu.
1989`da yeniden saglamlastirildi.
1990`da Getty Vakfi'nin çalismaları baslatildi.Bu da Unesco ve Eski Mısır örgütü tarafindan yönetildi.
Eski Mısır'da Büyücülük
Eski Mısır'da son derece doğal olarak bilinen bir olguydu büyüler. Ancak yine de herkes buyu yapamazdi. Bu konuda özel yetenekleri olan Tanrılarla iletisim kurabilen kişiler büyü yapabiliyordu. Büyülerin kimi kötü yani kara büyü niteligindeydi kimisi koruma büyüsü kimisi ise buyu bozmaya yarayan büyülerdi.
Kara büyülerde genellikle büyü yapilmak istenen kişinin kendisine ait bir sey ele geçirilir ve bunun yardimiyla balmumundan yapilmis insan figürüne bakir sisler saplanirdi. Insan figürü büyü yapılan kişiyi simgelerdi. Balmumu eriyince kişi ölürdü.
Bu oldukça sevimsiz olaya karşın bundan korunmaya yarayan büyüler de vardı. Büyü yapılan kişi hastalandigi zaman tip konusunda oldukça ilerlemis olan Mısırlılar bunun büyü olduğuna karar verirlerdi ve bu çogunlukla dogru çikardi. En iyi rahipler ve büyücüler araciligiyla bir nevi ayinle kişi kurtarilmaya çalisilirdi. Bu her zaman istenildigi gibi sonuçlanmazdi. Hatta tarihte birçok firavunun çocuklarınin ve eslerinin büyü nedeniyle öldügünden bahsedilir.
Büyünün ilk örneği Tanrılar arasinda yaşanan savasta görülmüstür. Kizil saçli Seth kardesi Osiris'i 14 parçaya bölünce Osiris'in esi Isis onu tekrar hayata getirmek için Amon'un gizli adini kullanarak bir büyü yapmiştir. Osiris'in 13 parçasi Mısır’ın birçok yerinde bulunmus ancak sadece cinsel organi bulunamamisti. (bunu ise Timsah Tanrı Sobek'in yedigi düsünülmektedir.) 13 Parça olmasina ragmen Isis, Osiris'i hayata döndürmüstür.
Büyücü kimi zaman Tanrıyla bir olurdu. Tanrı'ya kendi kabul ettirir ve eğer Tanrı kabul ederse ona istediğini yaptırırdı. Bunun olmasi çok zor olmasina ragmen kimi büyücüler başarabilmiştir.
Mısır tarihinin her yönünde olduğu gibi bu da su anda bize oldukça ilginç ve garip ancak Mısırlılar için nefes almak kadar doğal bir seydi...
Eski Mısırlılarda Mumyalama
Krallar vadisi ile Deir El-Bahri arasında gizli bir dehlizde bulunan ve mezar soyguncularının elinden kurtarılarak 14 Temmuz 1881'de Luksor'dan gemiye bindirilen 40 firavun mumyasını taşıyan gemi,Kahire'ye doğru ilerlemekteydi.Nil kıyısındaki köylüler,3500 yıl önceleri ülkelerini Tanrısal güçlerle yöneten bu insanların hala varolan bedenlerine saygı duymuşlar,ilahiler okuyan kadınlar göğüslerini kumlarla ovalayıp,başlarına toprak atmışlar,erkeklerde havaya silah sıkmışlardı.
Mumyalama işlemi ölüyü öbür dünyadaki yaşamına hazırlamak için yapılan bir dizi törenden sadece başlangıç olanıdır.Bu işlem insanların yanı sıra boğa,timsah,kedi gibi hayvanlar içinde yapılmaktaydı.Arapça ve Farsça'da "Mumiya" doğada bulunan katran ve bunun karışımlarına denilir,ilaç oalrak da kullanılırdı.Gerçekte ölünün bedenini konserve edercesine korumak için yapılan "Tahnit" işleminde katranın kullanılması,onu mumya ile eş anlamlı yapmıştır.
Mumyalama işlevi şöyle gerçekleştirilirdi:
-
Önce ölü yıkanir. Burnundan sokulan aletlerle beyin boşaltılır.
-
Göz ve ağız boşukları,yağlı keten tamponlarla doldurulup göz kapakları kapatılırdı.
-
Rahip habeş denilen keskin bir opsidyenle vücüdun sol tarafını açarak,içindekileri tamamen boşaltır ve bunları "Kanopik" denilen çömlek ve vazoların içine koyardı.Boşalan karın kısmı ve kadınların göğüs içleri,hurma şarabı ve kokulu bitkilerle temizlendikten sonra, reçine, tarçın,soğan ve kokulu mir ile karıştırılmış ağaç talaşı,yerleştirilirdi.
-
Acılan yerler dikildikten sonra Mısırlılar'ın "Net-jeryt" denilen ve kahire yakınlarındaki bir vadide bulunan "Natron" tozu sodyum karbonat ve ya Sodyum Klorit (tuz) ile karıştırılan madde içinde 40 ve ya 70 gün(soylular için 272gün) bekletilirdi.Böylece vücuttaki nem absorbe edilir,organik yapı antiseptik korumaya alınırdı.Bir çeşit insan salamurası olan bu işlemin sonunda eller göğüste veya karın üzerinde birleştirilerek vücüt yatar durumuna getirilir ve kurutulurdu.
Tören soylular için sabahın erken saatlerinde başlar.Gri mavi yas elbiseleri giyinmiş,yüzlerini boya ve tozlarla kirletmiş "kites" denilen kiralık yas tutucu kadınlar ilahiler söylerlerdi.Kurban edilecek hayvanları taşıyan "Saptis" denilen hizmetkarlar bulunurdu.Ardından geleneksel keten robu üzerine panter ve leopar postu sarmış "Sem" denilen rahip,diğer "Ka" rahipleri ve ölü ailesinin yakınları olmak üzere hep birlikte Nil'in karşı kıyısındaki kaya mezarlarına gitmek üzere gemiye binerlerdi.Tüm ölü eşyaları ve adaklar mezara bırakılır,bölmeler ve giriş örülür,mühürlenir ve mezar girişi belli olmıycak bir şekilde kapatılırdı.Kral ve soylu mezarlarına bırakılan sunaklar için 114 bölümden oluşan törenler yapılmaktaydı.